16 Ekim 2015 Cuma

Erikli Kek


Mürdüm eriklerini çok seven kızıma hadi gel beraber erikli bir kek yapalım dedim, o da an be an yapılışına yardım etti ve o minik ellerin değişiyle ortaya bu güzel, yumuşacık kek çıktı :) 



ERİKLİ KEK 

  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı + 1 çorba kaşığı toz şeker 
  • 1 çay bardağı sıvıyağ 
  • 2 yemek kaşığı Teremyağ Gurme Kaymaklı 
  • 1 su bardağı süt 
  • 2 su bardağı un 
  • 1 paket şekerli vanilin
  • 1 paket kabartma tozu 
  • 7-8 adet mürdüm eriği 
  1. Oda ısısındaki yumurtalarla şekeri iyice çırpıyoruz. 
  2. Sütü ilave edip karıştırmaya devam ediyoruz. 
  3. Oda ısısındaki margarin ve sıvıyağı da ekleyip çırpıyoruz. 
  4. Toz malzemeleri eledikten sonra karışıma ilave ediyor ve mikserle çırpmadan, kaşıkla biraz karıştırıyoruz. 
  5. Hafif yağlanmış kek kalıbına harcı boşaltıyoruz. 
  6. Mürdüm eriklerini ince ince kesip 1 çorba kaşığı toz şekerle karıştırıyoruz. 
  7. Harcın üstüne erik dilimlerini gelişigüzel yerleştiriyoruz. 
  8. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 40-45 dakika kadar pişiriyoruz. 
Afiyet olsun :) 


5 Ekim 2015 Pazartesi

Arya&Poyraz :)

Şu son 1 ayımız genelde ikiz bebişler bekleyen Yasem'e yardımla geçti; zavallım sırt ağrılarından duramazken bir de mecburiyetten yeni eve taşındı. Çocukların odasını hazır ettik, gelmelerine 2 hafta var, yataklarını  bir kaç gün sonra yaparız dedik, ama bıdıklar annelerinin sağlığını biraz bozup erken gelmeye karar verdiler ve 1 Ekim itibari ile hayatımıza hoşgeldiler :)  



Arya& Poyraz, size bakmaya doyamadım, resminizi annenizden izin aldıktan sonra koyacağım buraya.  Biraz minik  doğdunuz ama çok güçlü çıktınız, hemen geldiniz annenizin yanına, onu yalnız bırakmadınız. Biblo gibi suratlarınızla aklımıza kazındınız, her an sizi görmek istiyorum şimdi:) 

Doğum süsleri için Deniz ile bir gün Eminönü'ne gittik, bir dünya süs ve hediyeliğin arasında kız ve erkek ikizler için bir şey bulamadık, ama iki kız ya da iki erkek olarak süsler bulmak mümkün. Biz de küçük şişeler alıp içine mavi-pembe badem şekerleri koyduk, üstüne hazırladığımız stickerları yapıştırdık, kurdelelerle bağladık, oldu sana hem kız hem erkek şekeri :)   Bebişlerin babaannesi ikizlere uygun kapı süsünü Eminönü/ Şark Han 'dan tesadüfen bulmuş ve pembe-mavi bir dolu hediyelik almış; Tuba da  Cookieland'e çok güzel kurabiyeler yaptırmış: 









Nehir de merak içinde, ne zaman Yase'yi görse soruyordu, bebekler geldi mi diye :) Biraz nezle olduğu için henüz tanışamadı onlarla ama dediğine göre çıngırak alıp gidecekmiş görmeye. Bakalım tepkisi nasıl olacak görünce, bir aradayken nasıl davranacak... 

Yasem, hem kız hem erkek anası oldun, iki duyguyu birden yaşayacaksın, hem zor hem çook güzel günler bekliyor seni, kuzularınla ve baba olmayı dört gözle bekleyen kocanla çooook mutlu olasın, sizi seviyorum!




15 Eylül 2015 Salı

Yaz'dan Kalanlar

Zaman öyle bir hızla geçip gidiyor ki, işler-güçler bir yanda,  ikiz bebişler bekleyen Yasem'e yardım telaşı bir yanda,  Eylül olduğunu anlamadan ayın 15.i olmuş bile ! Oysa ki niyetim tatilden döner dönmez, hatıralar daha tazecikken buraya kaydetmekti ama tatil biteli nerdeyse 1 ay oldu, neyse kısmet bugüneymiş. 

Efendim ilk başbaşa, yani anne-baba-çocuk tatilimizi yaptık bu yaz. Arabayla gidebileceğimiz yakın bir yer olsun dedik; önce Assos, ardından Bozcaada ile belirledik rotamızı. Arabada Nehir'i oyalamak nasıl olacak diye düşünsem de, endişelendiğim kadar kötü olmadı. Bir kere Assos'a giderken yolun yaklaşık 2,5 saati feribotta geçti, geri kalan saatlerde de ( 4 saat civarı) bizimki biraz uyudu, biraz şarkılar söyledik, çubuk kraker, yemek molası fln derken otelimize, Club Hotel Kanara'ya vardık. İnternette araştırma yaparken bulduğum Hotel Kanara, tam anlamıyla çocuk dostu bir otel. Bir kere çocuksuz misafir hemen hemen yok gibiydi:)  Küçükkuyu- Assos arasında denize sıfır konumlanan otel, kalabalıktan uzak,  sessiz bir sahile sahip. Restoranın hemen yanındaki büyük oyun parkı, denizin içerisine yaptıkları mendirek, yemeklerde sunulan çeşitler ( ki gerçekten 5 yıldızlı otellerde yiyemeyeceğim lezzette zeytinyağlılar yedim, her şey çok güzeldi), akşam yemeği sonrası çocuklara bahçede, minderler üzerinde film keyfi, tavuskuşları, kediler, köpekler ve çocukların beslemeye bayıldıkları keçi"Canan"..  Deniz kenarının kum olmaması önce beni biraz üzmüştü ama sonra baktım ki bizimki çakıl taşlarıyla bile mutlu, ben de e iyi o zaman dedim, onu seyre daldım :)

                                                         



                                                                      
                                                                      Keçi Canan 

Bu arada deniz özellikle sabahları çok güzeldi, akşamüstü maalesef rüzgarla birlikte dalgalanıyordu. Biz de akşamüstlerimizi gezmeye ayırdık,  bir gün Kaz Dağları'ndaki Yeşilyurt Köyü'ne gittik, Han Cafe'de leziz yemekler yedik; bir başka gün ise, güzel evleri ve sahilde sıralanmış çay bahçeleriyle bana İstanbul'daki adaların daha büyüğünü anımsatan Küçükkuyu'ya. 

Gelelim Bozcaada'ya. İlk olarak 2006 senesinde gittiğim adayı görür görmez sevmiştim ben. Sonraki yıllarda bir iki kere daha gittim  ama 5 senedir kısmet olmamıştı ada tatili. Nehir ile nasıl olacağını da düşünüyordum tabi, sonuçta Bozcaada'da plajı olan tek tesis Ayazma, orası da tam bir curcuna yeri.Tesis aramayana denize girme yeri çok, bir de tabi arabalı olmak lazım, çünkü minibüsler sadece Ayazma ve hemen bitişiğindeki Sulubahçe ve Habbele plajlarına götürüyorlar, ama oralarda da tesis yok. Biz bagajımızda şemsiyemiz, rejisör sandalyelerimiz, soğuk çantamız ve tabiki Nehir'in lazımlığı ile hazırlıklı gittik :)  Öyle olunca da kalabalık derdi olmadan, istediğimiz yerde denize girebildik. Aşağıdaki resimler Habbele ve Akvaryum koylarından :) 



Denizi- kumu bizimkini tam anlamıyla mest etti.  Gidiyorsun gidiyorsun su anca beline geliyor,  denizin içi de hep kum. Ama tabi su bayaa soğuktu, yine de Nehir hep girmek istedi, şükür hastalanmadan atlattık tatili. 

Günün çoğunu deniz kenarında geçirdik, akşamları ada sokaklarını arşınladık, olmazsa olmaz bir çok fotoğraf çektik, Çiçek pastanesinin bal badem muzlu dondurmasıyla tanıştık, Vahit'in yerinde deniz ürünleri ziyafeti çektik, Nehir her gün bol bol üzüm yedi hatta İstanbul'a da bir kaç kg üzüm taşıdık :)  

Bozcaada'da nerde konaklasak diye düşünürken, daha önce sorduğum bir kaç pansiyon/otelde de yer kalmadığını öğrenmiştim. Sonra bir arkadaşımızın tavsiyesi ile, Adahan Otel'de yer ayırttık. Kale arkasındaki bölgede yer alan otel, merkeze bir kaç dakika yürüme mesafesinde. Bu da Eren'i özellikle akşam araba kullanıp park problemi yaşamayacağı için memnun etti :) 
Nehir ile merkezde bir otelde kalmak da çok kolay oldu, böylece gece pusetinde uyuyunca biz keyif yapıp, otele kadar pusetiyle gidebildik.  Odaları biraz fazla küçük, ama oldukça temiz ve kullanışlı. Kahvaltısı da çok güzeldi, özellikle reçelleri :) 


                                                              Adahan Otel/ Bozcaada 


                                                    Anne-kız bu resmimizi çok sevdim :) 

Tatilde tek sıkıntı çektiğimiz konu Nehir'in tuvalet sorunu oldu, daha doğrusu kaka problemi. Bizimki tuvaletini ilk oturuşta hemen yapmadığı için, gün içerisinde 4-5 kere kaka nedeniyle (genelde ya yolda ya da yemek esnasında!)  tuvalete koştuk ve ya tuvalet yoksa, hemen lazımlığımızı açtık. Özellikle yolda giderken, bunun suratı bir anda ekşimeye başlayınca ve inelim artık diyince, daha o söylemeden biz anlıyorduk başımıza geleni.  Daha sonra babası arabayı uygun bir yere çekiyor, lazımlık düz bir zemine yerleştiriliyor ve bizimki genelde denize nazır oturup işini görmeye çalışıyordu :) 

İşte böyle, bir yaz tatili daha bitti..  Nehir biraz daha büyüdü;  bizi bazen yanında istemiyor ( Assos'da minderlerin üstünde film seyrederken yanına gidince bana hep sen git dedi bıdık, karizması mı çizilecek diye korktu ne! ),  bazen anne beraber diyor, genelde üçümüz birlikte bir şeyler yapınca çoook keyif alıyor ( kumdan kale yaparken inanılmaz mutluydu) , bizimle konuşmayı, bize şarkılar söylemeyi çok seviyor,  ve o dillendikçe, gerek sorduğu sorular, gerek verdiği cevaplarla bizi şaşırtıyor, güldürüyor, bazen de yok artık dedirtiyor. Büyüdükçe aslında idare etmesi de zorlaşıyor, daha bir başına buyruk, daha bir cesaretli olduğu için başına bir şey gelecek diye korkularım artıyor, daha çok kontrol etmek gerekiyor ( her an yola fırlayabilir diye çok korkuyorum mesela).  

Neyse şimdi endişelere boğulmaya gerek yok, ben en iyisi seneye nereye gitsek onu düşünmeye başlayayım :) 





16 Ağustos 2015 Pazar

Fasulye Diblesi

Sürekli zeytinyağlı fasulye yapmaktan sıkılan ben, daha önce bir kez deneyip başaramadığım, anneannemin çoook güzel yaptığı fasulye diblesini tekrar denemeye karar verdim. Anneannem anlattı, ben dinledim, tarifi uygularken azıcık değiştirdim ve ortaya anneannemin deyimiyle onunkinden bile daha güzel olan bir dible çıktı :) ( tabiki anneannem abarttı ama gerçekten kıvamı ve tadıyla ben de çok beğendim) 

Böylece Nehir Hanım da çok sevdiği pilavı bu kez fasulyeli olarak hiç itirazsız yedi :) 

FASULYE DİBLESİ 



  • 1,5 kg Yeşil Ayşe Fasulye 
  • 2 su bardağı pirinç 
  • 2 orta boy soğan
  • 2 orta boy domates 
  • 1,5 bardak su
  • 2 tatlı kaşığı toz şeker
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 3 yemek kaşığı tereyağı 
  • Tuz-Karabiber
  1. Fasulyelerimizi yıkadıktan sonra ayıklıyor ve yaklaşık 1 cm kalınlığında küçük küçük doğruyoruz. 
  2. Soğanı ince kıyıyor, domatesi tavla zarı formunda kesiyoruz. 
  3. Geniş bir tencereye zeytinyağını koyup, fasulye ve soğanı bir kaç dakika kavuruyoruz. 
  4. Domatesi de ekleyip biraz karıştırıyoruz. 
  5. Tencerenin kapağını kapatıp 5 dakika kadar pişiriyoruz. 
  6. Daha sonra tenceredeki karışımdan 1 tabak kadar ayırıp, gerisini tencereye iyice yayıyoruz. 
  7. Üzerine 2 bardak yıkanmış pirinci ( ben yarım saat kadar sıcak suda bekletiyorum) ekleyip, düzleştiriyoruz.
  8. Ayırdığımız karışımı da tencereye ekleyerek pirincin üzerini kapatıyoruz. 
  9. 1,5 su bardağı sıcak suyu, şekeri, tuzu, karabiberi ilave ederek çok az karıştırıyoruz. 
  10. Fasulyeler iyice yumuşayana dek, yaklaşık 20-25 dakika pişiriyoruz. 
  11. Tereyağını eritip pişen yemeğin üzerine döküyor ve demlenmeye bırakıyoruz. 
Not: Ben miktarı biraz fazla tuttum, anneannem 1 kg fasulye+1 bardak pirinç+1 bardak su ile yapılabilir demişti. Bir de o benim yaptığım gibi kavurmuyor, direkt fasulye domates, soğanı karıştırıyor, tencerenin altına bu karışımın bir kısmını, araya pirinci ve üzerine karışımın kalanını ekleyerek pişiriyor. 

Afiyet olsun :) 

28 Temmuz 2015 Salı

Bir Bez Bırakma Hikayesi

Uzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba!  Tatile gittik, geldik, hastalıklar geçirdik, iyileştik...derken Temmuz 'un sonuna gelmişiz bile. 

Gelelim en önemli gelişmemize: Bolyanak artık bezsiz!  

Şimdiden söyleyeyim, bu yazı bol miktarda "çiş" ve "kaka" kelimeleri içerir, ne de olsa bir bez bırakma hikayesi anlatacağım :)) 

Efendim hep diyordum, Temmuz gelsin, tatile gidelim, artık alıştırıcam bir şekilde tuvalete diye. Yine de kendimi tutamadım, tatile gitmeden 5 gün önce çıkardım Nehir'in bezini, başladım maratona. Bizimki yine inat, ilk 2 gün ne lazımlığa ne tuvalete yapmak istemedi. Yok adaptörü canını acıtıyormuş, lazımlığı rahat değilmiş.. böyle bahaneler sundu bize. Dedim o zaman, hadi gel sana gidip yeni adaptör ve lazımlık alalım, sen seç, o zaman oturacak mısın, tamam dedi bizimki. Biz de gittik el ele, müzikli bir lazımlık ve adaptör alıp döndük evimize. Ve Bolyanak hanım eve gelince yaptı çişini yeni adaptörüyle tuvalete :) 

Ertesi gün sabah uyanınca çıkardım bezini ve günümüzün çoğunu tuvalette geçirdik. İlk başta çişim geldi dedi ama tuvalete gidene kadar çişini yapmıştı. Sonra 5 dakikada bir çişim geldi demeye başladı, gidip gidip tuvalete oturdu, yokmuş dedi kalktı. Bazen azcık çiş yaptı, dedim bak çok az yaptın, biraz daha vardır belki? yok kalkıcam dedi.  5 dakika geçiyor, hoop biz yine tuvalette. 2.gün de hemen hemen aynı şekilde geçti. Arada bir iki kere minicik külotuna kaçırdı. 3.gün artık daha iyiydi, hiç çiş kaçırmadı. Ama geceleri bezlemeye devam ettim.

Kaka olayı daha zor oldu, bir süre tuttu, sonra karnı çok ağrıyınca ikna oldu, tuvalette otururken"anne bez bağla, bezime yapmak istiyorum" diye tutturdu ama ağlarken bir anda kakasını yaptı, sonra göz yaşları içinde kakasını tuvalete yapma hediyesiyle oynadı :) 

Tatile gidince de bizim evimiz olmadığı için gece bez takmaya devam ettim. Çiş konusunda problem yoktu, ama kakası gelince tuvalete oturuyor, 1 dakika sonra yokmuş deyip kalkıyordu. Oturmaya tahammülü yok yani. Sonra tabi yapmadığı için biraz sonra gene tuvaletteyiz. Böyle böyle yarım saat içinde 5-6 kere tuvalete oturtup kaldırdığımı bilirim. Bir keresinde kaza da yaşadık, artık ne kadar çok kakası geldiyse tutamadı ve altına kaçırdı. Ondan sonra tuvalette biraz daha fazla oturmaya başladı. 

Yaklaşık 10 gündür evdeyiz, eve döndüğümüzden beri gece bezini de bıraktık. Yatmadan önce çişini yapıyor, ilk bir kaç gün gece yarısı tuvalete kaldırdık ama yapmadı, uykusu bölündüğü için de çok ağladı, o yüzden kaldırmadık vazgeçtik, zaten tatilde de gece çişini yapıp yatarsa sabah bezi kuru kalkıyordu, şimdi de sabah kalkınca anne çişim geldi diyor, koş koş koşş şeklinde tuvalete gidiyoruz. 
Kaka için hala çoook rahat yapıyor diyemeyeceğim, yine bir 2-3 seans tuvalete oturup kalkıyor, ondan sonra anca yapıyor ama en azından bez lafını etmiyor. 

Dışarısı için de hijyenik tuvalet kağıtlarından attım çantama bir paket. Çok rahat oldu, eğer gittiğimiz tuvalette yoksa hemen seriyorum, Nehir'i tutup oturtuyorum. Özellikle bazı alışveriş merkezlerindeki çocuk tuvaletleri ve çocuk lavabolarını çok sevdi, tuvalete giderken hemen soruyor çocuk tuvaleti var mı diye, keşke her yerde olsa...

Bu arada müzikli lazımlığımız da tertemiz bir şekilde duruyor, alırken boşuna aldığımızı biliyordum ama çocuğun şevkini kırmayalım dedim, sonuçta lazımlıktansa tuvalete yapması daha iyi bence. 

İşte böyle, bir bez bırakma hikayesinin sonuna geldik;  2.5 yaş itibariyle Nehir tuvalet eğitimini tamamladı, o zaman napıyoruz, hep beraber şarkımızı söylüyoruz: çişimiz tuvalete, kakamız tuvalete, artık kimse yapmıcak, altındaki beze, bezleri attık, külotlar giydik, artık hepimiz tuvaleti öğrendik :) 





16 Haziran 2015 Salı

Biri benim yerime bavul hazırlar mı acaba?

Koşturmacalı geçen günlerin ardından merhabalar ! İş-güç, Nehir'in bitmek bilmeyen istekleri derken Haziranı yarıladık, havalar da nihayet yaz mevsimini yaşatmaya başladı. Biz de ufak ufak tatil hazırlıklarına giriştik, 15 günlük bir Alanya seyahati bizi bekler. Yine annem, anneannem, teyzemler, Naz cümbür cemaat bir aradayız. Her ne kadar kalabalıktan bazen bunalsak da ( !!!), bunu yaşayabildiğimiz için sürekli şükrediyorum. Nehir yalnız büyümüyor, aileyle sürekli bir arada, bir yere gideceksek hemen soruyor: "Naz da geliyor mu, Aşuman, fajilet, anane, nene, sen? " :) 

Geçenlerde Validebağ korusuna gittik, bizimki bir yanında nenesi, bir yanında anneannesi pek mutluydu. Ben de en son 10 yıl önce gitmiştim buraya, Nehir le gitmek için uygun bir yer olarak notumu düştüm. Rıfat Ilgaz'ın en önemli eserlerinden "Hababam Sınıfı" serilerinin bir kısmı korunun içerisindeki Adile Sultan Kasrı'nda çekilmiş. Müze haline getirilmiş bir sınıfı ziyaret ettik, bizimki hemen sıraya oturdu pozunu verdi. Küçükken çok severdim Hababam Sınıfı filmlerini, bir kaç kasetim vardı, sürekli seyrederdim. Nehir büyüsün, ona da seyrettireceğim :) 






Ah ah, tatil demişken, bir de tuvalet eğitimi konumuz var  orda çözmeyi planladığım, hadi denize gidiyoruz bez takmayalım vs diye şansımı deneyeceğim bakalım.   Hello Baby mağazasından OKT marka portatif bir tuvalet adaptörü aldım. Katlayıp çantada taşımak için pratik gözüküyor, umarım işimize yarar. 


Tatile gitmek iyi güzel de bu bavul hazırlama işi çok gözümde büyüyor çoook! 
Gittiğimiz yer devremülk olduğu için evden taşınacak bir sürü eşya var, yanında bir de Nehir'in ebatı küçük miktarı büyük bir sürü ıvır zıvırı.. Kendime 2 parça bir şey koymaya anca yer kalacak sanırım. 
Neyse, gideyim de tatil için bir eksik gedik listesi yapayım bari...

Sevgiler, 







25 Mayıs 2015 Pazartesi

Tuvalet eğitimi başlasın mı?

Tuvalet eğitimine yazın başlayacağım, çocuk üşümesin, altında bodysi olmasın, rahat rahat hallederiz dedim, şimdi geldik mi o beklenen ana ? Yaz geldi işte, hadi bakalım Çiğdem, hallet halledebiliyorsan. 

Aslında biz Nehir'le ilk tuvalet deneyimimizi geçen sene Ağustos ayı gibi yaşamıştık. Kaka dedi, aldık oturttuk tuvalete, adaptörün üstüne. Ne bağırdı, ne çağırdı, bir güzel kakasını yaptı, ama sonra ne olduysa oldu, 3.den sonra bir daha tuvalete oturmak istemedi. Oturağı da vardı, ama onu da istemedi. Biz de, demek ki daha erkenmiş deyip, oturağı, adaptörü kaldırdık ortadan, kısmet yaza diye.. 

Şimdi Nehir 2,5 yaşında. 4-5 aydır kakam geldi diyor, hadi oturağına otur, tuvalete otur gibi tekliflerimize şiddetle karşı çıkıyor, "oturmicam, altıma yapıcam" diye bas bas bağırıyor. Arada sırada oturağına kıyafetiyle oturup "Deneme yapıyorum" diyor. Ama bezsiz katiyen oturmuyor. 

Bir iki gün önce annemdeyken bez değiştirdik, sonra hadi bezini takmayalım, çok güzel külotlar aldık sana dedik, külot giycem tamam dedi, biz de bezi çıkardık.  5 dakikada bir hadi tuvalete otur, çişin gelmiştir belki diyoruz, " yok gelmedi" diyor bizimki. Zorla oturtmaya çalıştık, çok ağladı, pes ettik, kaldırdık, zaten dışarı çıkacaktık, taktık yine bezi...Ertesi gün, banyo yaptırdım, bezini takıcam, "anne külot giyicem" dedi. Kulaklarıma inanamadım, aslında yatma saati de gelmişti ama çocuk kendi istedi dedim, hemen külot seçtik, giydi hanfeni. Yine 5 dakikada bir soruyorum, hadi oturalım diyorum, her seferinde yok,yok.. Bir anda koşarak fırladı bizimki, "anne çişim geldi" diye, ama olan olmuş çoktan. Oturttum yine de tuvalete, bi dahaki sefere daha çabuk söylersin dedim, sonra yine bez.. 
Dün sabah kalkınca giydirdim külotunu, çişin gelince söyle dedim, baktım bir türlü oturmuyor tuvalete, zar zor oturttum ama bizimki ağlıyor. O ağlamanın arasında da bir anda yaptı çişini tuvalete. Kendi de şaşırdı sesi duyunca. Sevindik, alkışladık vs. Sonra eline biraz bonibon verdim, tuvalete çiş yapma ödülü diye. Tutturunca yine bez bez diye, taktık mecburen. 

Şimdi ne yapmak lazım ben de bilmiyorum, bir yandan zorlamayın çocuğu diyorlar, kendi vakti gelince zaten rahatsız olacak diyorlar; bir yandan da hiç denetmeden olur mu, çocuğa bırakılır mı, biraz ısrarcı olacaksın diyorlar. 

Ahh ahhhh tek bildiğim zor ve çişli günlerin bizi beklediği ! 


12 Mayıs 2015 Salı

#Judith Malika Liberman ile "Masal Terapi"

Tavsiye Evi'nden #Judith Malika Liberman ile sohbet konulu bir email alır almaz hiç düşünmeden hemen katılmak istediğimi yazdım ve sohbete katılan 10 şanslı melekten biri oldum :) 

Günümüzün masal anlatıcısı Judith Malika Liberman'ın kitabı "Masal Terapi"yi geçtiğimiz ay  bir kitapçıda gezerken görmüş ancak  içine baktığım zaman açıkçası çok fazla bir şey anlamamıştım.  Ama daha sonra gazetede röportajını okuyunca, yazardan dolayı kitap iyice ilgimi çekti ve en kısa zamanda almayı planladım. Bunun üzerine Tavsiye Evi'nin daveti gerçekten çok güzel denk geldi :) 





Nesilden nesile aktarılan masalların bir çok versiyonunu öğrenip kendi versiyonunu yaratmış Liberman. Ve bu masalların bir kısmından kitabını derlemiş. Ama bu benim ilk sandığım gibi, baştan başlayıp sonuna kadar okunacak bir kitap değil. Bu kendi deyimiyle bir "pusula". Diyelim ki bir konu hakkında kararsızsınız, bir yol ayrımına geldiğiniz ne yapacağınıza karar veremiyorsunuz, ilişkinizde problemler yaşıyorsunuz vs.. İstiyorsunuz ki biri size şöyle yap desin, yön versin, siz de onun dediğini yapın, olsun bitsin. İşte böyle bir durumda kitabı elinize alın, konuya iyice odaklanın ve kitaptan rastgele bir sayfa açıverin. Karşınıza çıkan masal, düşüncelere daldığınız o konu hakkında size yardımcı olacak. Önce hikayeyi, sonra mesajı okuyun, daha sonra da seyir defteri ve alıştırmalar kısmına geçin.  Seyir defteri ve alıştırmalar kısmında yazanları yapmaya çalışın, kendinizi tanımak ve  duygularınızı anlayabilmek için buna vakit ayırın. 
Belki böyle söylediğimde "hadi canım, olur mu öyle şey" diyeceksiniz ama deneyen bir çok kişi, ben dahil, bunun olduğuna şahidiz :) 

Bu arada Liberman çok tatlı, çok içten bir insan. Konuşmasıyla, hareketleriyle sizi hemen kendine çekiyor. Bundan yaklaşık 2,5 sene önce başlattığı masal dinletilerine ilk başlarda 20-30 kişi gelirken bu sayı hızla artmış ve şimdi 250-300 kişilere ulaşmış. Eğer siz de bu masal gecelerinden birine katılmak isterseniz Facebook'dan "Masalhane" grubunu takip edebilirsiniz. 





28 Nisan 2015 Salı

23 Nisan'ı Kutladık


Geçtiğimiz hafta 23 Nisan'ı kutladık kızımla. Geçen seneye göre çok daha anlamlıydı onun için,  " 23 Nisan geliyor, çocuk bayramını kutlayacağız, bayrak sallayacağız" diyip duruyordu. Evimize bayrağımızı astık, ona Atatürk'ü, çocuk sevgisini ve bu bayramın önemini anlattım elimden geldiğince. Daha çok erken anlaması için tabi ama, yine de neyi kutladığımızı bilsin istedim, artık ne kadar anlarsa :) 

Tabi ki bir 23 Nisan klasiği olarak hava yine yağışlıydı, dışarıda bir etkinlik yapmak riskli olacak diye düşündüğüm için Zuzuplayhouse Cafe'nin 23 Nisan aktivitesine katılalım, hem de yaşıtı çocuklarla bir arada olur dedim.  Bardabas aktivite kutularıyla başlayan etkinlikte önce kutudan çıkan tahta çubuklardan çit yaptık, sonra da onları suluboya ile boyadık. Bizimki zaten suluboya meraklısı olduğu için ( Günde bir kaç kere mutlaka suluboya yapılıyor bizim evde! ), büyük bir sevinçle boyamaya başladı. Katılan çocuklar ondan biraz daha küçüklerdi, suluboya fırçasını ağzına götüren, suları döken ya da bizimkinin boyasına, resmine müdahale eden bıdıklara rağmen Nehir full konsantre bir şekilde tahtaları boyadı. 




 Hatta aktivite bitip dans etmeye başlanılacağı zaman bile yerinden kalkmak istemedi, ben boyalarını kaldırmaya çalışınca ağlamaya başladı. Zuzu Cafe'nın sahibi Zuhal Hn saolsun, hemen köşedeki bir masaya geçirdi Nehir'i, etkinliğine devam etsin diye. Ama zaten müzik ve çocuklardaki hareketle birlikte bizimki de kalktı yerinden, başladı dansa. 



Daha sonra biraz da kaşıkla aktarma yaptık, Nehir hala seviyor aktarma yapmayı, kaşıkla mısırları bardağa doldurdu, tabi yine kendi işine odaklı bir şekilde ve etraftaki çocuklara aldırmadan ! 



Hava güzel olsaydı bu aktivite de bahçede gerçekleşecekti, çocuklar dışarıda bayrak dağıtacaklardı ama maalesef olmadı. Neyse, yine de Nehir'in keyif aldığı güzel bir etkinlik oldu :) 

23 Nisan tatilimiz böyle bitmedi tabi, babası Cuma'ya da izin alınca, biz gezmelere devam ettik. Gerçi ben biraz hastaydım, bir kulağım tıkalı, boğazım ağrıya ağrıya kızımızı eğledik; Fenerbahçe Parkı, Aydos Ormanı derken çayırda çimende güneşin tadını çıkardık. 



Daha güzel güneşli günlere... 

21 Nisan 2015 Salı

Çocuklukları Hapsolmasın !



“ İçerdeki Çocuklara” Anaokulu

Anneleri cezaevinde olduğu için, parmaklıklar arasında yaşamak zorunda kalan 0-6 yaş arası cezaevi çocuklarının oyun ve eğitim imkanlarının iyileştirilmesi için “İçerde çocuk var” adıyla bir sosyal proje başlatıldı. Projeyle Türkiye genelindeki 7  kadın ceza infaz kurumundaki anaokullarının iyileştirilmesi amaçlanıyor. Projenin ilk adımı Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle İstanbul Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı.

Çeşitli meslek gruplarından 24 duyarlı vatandaşın gönüllü olarak  yola çıkıp, Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı ile bir araya gelerek başlattığı İçerde Çocuk Var adlı projenin amacı,  cezaevlerinde, annelerinin hem yatağını hem de  kaderini paylaşan miniklerin hayatına dokunarak geleceklerine katkıda bulunmak. Proje,cezaevi çocuklarına öğrenebilecekleri, eğlenebilecekleri eksiksiz bir anaokulu ortamı oluşturmak, yeşil alanlar yaratarak doğayla tanışmalarını sağlamak, gelişimlerine uygun yemek hazırlanabilecek mutfak inşa etmek ve dış mekan oyun alanı kurarak cezaevi içinde özgür bir yaşam alanı yaratmayı hedefliyor.

İstanbul Bakırköy Cezaevi’nde başlayacak proje kapsamında, mahkum annelerinin kaderini yaşamak zorunda kalan cezaevlerinin masum çocukları için kaynak bulmak amacıyla çeşitli etkinlikler ve kampanyalar yapılacak. Ayrıca, İstanbul Valiliği’nin izniyle alınan 4528’e gönderilecek SMS’ler ve banka hesap numarasına yapılacak bağışlarla kampanyaya gelir sağlanacak. Böylece, mevcut anaokullarının  iyileştirilmesi ve anaokulu bulunmayan kadın cezaevlerinde de yeni ana okullarının yapılmasında kullanılacak. Hedeflenen anaokullarının çocuklara kazandırılmasından sonra ise proje, cezaevi çocuklarının dışarıdaki yaşıtları ile eşdeğer eğitim şansına sahip olmalarını sağlamak ve cezaevi yaşam koşullarının iyileştirilmesi için devam edecek.

İlk adım İstanbul’ da
Türkiye’deki 7 tane kadın ceza infaz kurumunda yaklaşık 5 bin kadın mahkum var. Bunlardan 370 Kadın mahkum, 0-6 yaş arası çocuklarını kendi yatağında yatırarak cezaevinde büyütüyor. Örneğin, İstanbul Bakırköy Kadın Cezaevi’nde mahkum anneleriyle cezaevinde yaşayan 0-6 yaş arası 53 çocuk var. Bakırköy Cezaevi’ndeki çocukların bir kreşi var ancak bu kreşin de iyileştirilmesi, eğitici oyuncak ve kitaplarla yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Projenin ilk adımı da Adalet Bakanlığı’nın izni ve işbirliğiyle Bakırköy Cezaevi’nde atılacak.

Oyuncak ve oyun arkadaşları yok
Cezaevinde doğan ya da annelerinin kucağında parmaklıklar arkasına gelen, cezaevlerinin masum çocukları, hayatlarının en önemli evrelerini yaşıtlarının sahip olduğu birçok şeyden yoksun, olumsuz koşullarda geçiriyor. Oyun oynama ve eğitim almaları gereken zamanlarını annelerinin koğuşunda, çeşitli suçlardan mahkum, yetişkin kadın koğuş arkadaşlarıyla geçiren çocukların, bu süreçte yaşadıkları deneyim, hayatlarının sonraki dönemlerini özellikle ergenlik ve gençlik yıllarını ne yazık ki derinden etkiliyor. Koğuşlar kalabalık olmasın diye her koğuşa sadece bir çocuğun konulduğu cezaevi çocuklarının oyuncak ve kendi yaşıtı oyun arkadaşları yok.

“İçerde Çocuk Var” projesi ilk adım İstanbul’da Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu’nda atıldı. Tüm mimari ve inşaat hazırlıkları tamamlanan anaokulunun çok yakın bir zamanda tamamlanması hedefleniyor. Bakırköy Kadın İnfaz Kurumu tamamlandıktan sonra Türkiye’de bulunan diğer Kadın cezaevlerine de anaokulu kazandırılacak. Böylece proje ile cezaevi çocukları,  kreş, oyuncak ve oyun arkadaşlarına kavuşacaklar.

Proje ile ilgili detaylı bilgiye www.icerdecocukvar.com sitesinden ulaşabilirsiniz.

Bağış için ;
COCUK yazıp 4528’ e SMS gönderilebilir.
Banka bağışı için; Vakıfbank Kadıköy Şubesi, Şube kodu 012 Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TL)
TR 94 0001 5001 5800 7303 0490 01



Bilgi : Arife Avcu Çallıoğlu
İletişim Ofisi Halkla İlişkiler Ajansı
arife.avcu@iletisimofisi.com / 0212 324 80 17


14 Nisan 2015 Salı

Hamburger Canavarı

Efendim evde ilk hamburgerimizi yaptık küçük hanımla, bizimki bir hevesli bir mutluydu ki sormayın. Hem hamburger yiyeceği için hem de malzemelerini kendi koyduğu için :) 

Köftemizin tarifi basit: 

  • 750 gr kıyma
  • 1 adet ince rendelenmiş soğan 
  • 1 adet yumurta 
  • 3/4 su bardağına yakın ufalanmış ekmek içi 
  • Tuz-Karabiber
  • Az miktarda kimyon ve kekik 
Tüm malzemeyi 15-20 dk iyice karıştırdık. 
Harçtan yaklaşık orta boy bir mandalina kadar alıp elimizde yuvarladık, çok fazla ezmeden biraz bastırdık. 
Köftelerimiz pişerken Nehir hamburger ekmeklerini hazırladı. Bizimkilere ketçap ve barbekü sos sürdü, peynirleri yerleştirdi.  Sonra köfte, yine peynir ve biraz da domates koydu, oldu bitti!
Yanına da Actrify 'da patateslerimizi kızarttık, oh mis :) 





Çocuk acıkmış, ciddiyetle yemeğini yiyor, ben de hala resim çekeyim derdindeyim:)  Bu arada resimde görülen koca hamburgerden sadece ufacık bir parçayı bıraktı, obur benim kızım diyorum, obur ! 



8 Nisan 2015 Çarşamba

Havalar ısındı mı?

-Komşu komşu , -Hu hu, -Oğlun geldi mi? , -Geldi, -Ne getirdi? , -İncik boncuk, -Kime kime?, -Sana bana , -Daha kime? , -Kara kediye, -Kara kedi nerde? -Ağaca çıktı, -Ağaç nerde? , -Balta kesti,-Balta nerde? , -Suya düştü, -Su nerde? , -İnek içti, -İnek nerde? ,-Dağa kaçtı, -Dağ nerde? , -Yandı bitti kül oldu ! 

Bu aralar günde bilmem kaç defa durup durup bunu söylüyoruz bıdık hanımla.. Çift taraflı öğrendi bir de, ikisini de söylemeden rahat etmiyor :) 

Çenesi çok düşük benim kızımın. Bazen gerçekten hiç susmuyor, ay diyorum Nehir 2 dk sus, başım kazan oldu, " susmicam" diyor. Susma canım kızım, hep konuş sen, hep şakı böyle inşallah... 
Bir de "Niye? " sorusu var tabi, her şeye "niye", "ne yapmak için" diye sorabilir kendisi. Herşeye niye denmez diyince de "niye" diye yine cevabı yapıştırıyor ! 

"Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde, güzel bir kız yaşarmış Boğaziçinde..." şarkısını da pek bir güzel söylüyor. Çabuk öğreniyor, reklamlarda duyduğu şarkıları hemen kapıyor, markette " Anne bak sütaşın aşkı süt aşkı" diye bağırıyor,  kıyafet satan mağazalarda kendine ayakkabı, çanta bakıyor, "ben bunu denicem" "  bu çok güzelmiş bunu alabilir miyiz" diyor ( babası yandın, alışverişsever 1 kadın yetmedi, yanına bir de ondan çok daha süslü miniği eklendi! ). 



Odasını  veya salonu 5 dk içinde savaş alanına çeviriyor ama sonra toplamıyor, toplaması için maalesef biraz tehdit gerekiyor. Boyama yapmak hala en çok sevdiği şey, özellikle de suluboya. Masanın başına otursun 1 saat kalkmadan boyama yapıyor. Resim kursuna göndericem inş biraz büyüsün de, anneannesinin içinde kalan resim aşkı torununda can buldu :) Bizimkine sürekli boyalar, boyama kitapları, defterler alıp duruyor. 

Teyzemin kedisi Kadife, Babaannenin apartmandaki köpek Dolly  ile tanıştı geçenlerde. Hayvanları seviyor, eğer biz yaklaşırsak o da hemen alışıyor, yanlarına geliyor. 




Sürekli parka gitmek istiyor, her dışarı çıkışımızda " Parka gidebilir miyiz annecim? " diye soruyor, malum havalar soğuk, pek gidemiyoruz, ben de " havalar ısınınca, yaz yaklaşırken" diyorum, o yüzden en sık sorduğu soru " havalar ısındı mı?, sıcak oldu mu?, yaz geldi mi?" .
Gerçekten artık ısınsın, evde olmaktan ya da alışveriş merkezlerindeki oyun yerlerinden kurtulalım, atalım kendimizi çayıra çimene... 

Geçen gün Vialand'deki Olympia Sirki'ne gittik beraber, bizimki değişik bir şeyler yapacağımız için çok heyecanlıydı,sabah gözünü açar açmaz ilk lafı "Sirke gidiyor muyuz" oldu. İnsan ağırlıklı gösteriler esnasında da büyük bir dikkatle izledi ( Sadece kuşların kullanıldığı bir bölüm vardı)  bir kaç yerde sıkıldı sadece ama genel olarak eğlendi. Sonra sirkte ne vardı anlat diyince " dans ettiler bööle" diye bize örneklerle gösterdi, "ablalar ipte yürüdü bööle" diye parmak uçlarında yürüdü :) 


Bu arada Vialand kocaman bir yermiş, biz vakit sıkıntısı olduğu için tema parka girmedik ama havalar güzelleşince bir gün mutlaka gideceğiz. Nehir'e göre çok fazla şey olmasa da kendisinin hızlı tren gibi heyecanlı oyuncakları seven bir babası var. Ben mi ? Aman Allah korusun, ne başım kaldırır ne midem, etrafımda 2 tur dönünce başım döner benim! 

Evet, geçtiğimiz ayı da böyle bitirdik işte.. Haydi bakalım bahar, senden güneşli güzel günler bekliyoruz !  

9 Mart 2015 Pazartesi

Cevizli Pırasa Mücveri

Yazısız geçen uzun günlerin ardından daha az önce pişirdiğim pırasalı mücver tarifini sıcak sıcak paylaşmak istedim, ardanın mutfağı saolsun :) 


CEVİZLİ PIRASA MÜCVERİ

 

4 dal pırasa 
3 yumurta
3 çorba kaşığı un 
100 gr.beyaz peynir 
1 avuç dolusu ceviz 
Tuz-Karabiber 
Kızartmak için zeytinyağı 
  • Pırasaları ince ince doğrayıp tuzlu kaynar suda hafif haşlayıp, süzün. 
  • Soğuyunca suyunu sıkıp büyük bir kaba koyun. 
  • Üzerine iyice ufaladığınız beyaz peyniri ( Ben biraz da eski kaşar ekledim) ve irice doğradığınız cevizleri ekleyin. 
  • Yumurta, unu ve baharatları da ilave edip iyice karıştırın.
  • Zeytinyağını geniş bir tavada kızdırın. 
  • Bir kaşıkla harçtan alıp üzerine hafifçe bastırarak iki tarafı da iyice kızarana kadar pişirin. 
Afiyet olsun :) 

20 Şubat 2015 Cuma

Şubat tatili etkinlikleri

Sanki Nehir okula gidiyor da, Şubat tatilimizde yaptığımız etkinlikleri anlatıyorum :) Ama biz de kızımla ilklerimizi Şubat tatilinde yaşadık, napalım öyle denk geldiyse dimi.. 

İlk etkinliğimiz sinema oldu,  "Köstebekgiller Perili Orman" filmine gittik.  Gitmeden önce çok düşündüm, bu film uygun mu, sonuçta bir çizgi film değil, internette okuduğum yorumlar da çok olumlu değildi, Nehir sıkılır mı, korkar mı, kötü etkilenir mi fln derken hadi biraz daha beklesin sinemaya gitme fikri, bir çizgi film gelince götürürüm dedim. Ama yeğenim Naz gidip de filmi çok beğenince, ben de e hadi o zaman dedim. Annem de Nehir'in ilk sinemasında yanında olmak istedi ve biz 2  koca kadın bir bıdık şeklinde sinema salonunda yerimizi aldık.
Nehir'den büyük çocuklar da vardı, küçükler de. Kiminin elinde oyuncakları, kiminin elinde mısır, çubuk kraker vs... Konuşmalar, bağrışmalar gırla..Bazıları sakin sakin oturuyor, bazıları kalkmış dolanıyor. Filmi ayakta seyreden de var, bizimki gibi kucakta da. Anneler ya da eşlik edenler ellerinde telefonları vakit geçiriyor, işte böyle bir ortam :) 
Nehir'e bilet alacaktım ama görevli kız 3 yaşından küçüklere bilet satmıyoruz diyince o da kucağımda izlemek zorunda kaldı, yer olsa yükseltici koyup oturtacaktım ama maşallah fulldu salon. 
Karanlık olunca hiç korkmadı, araya kadar kucaktan kalkmadan oturdu, arada sorular sordu, kahkahalar attı, gözlerini ekrandan ayırmadı, öyle ki ona verdiğimiz çubuk krakeri bile uzun süre farketmedi, kitlendi kaldı :) 
Ara olunca biraz etrafta koşuşturdu, sonra geldi gene uslu uslu filmi seyretti. Ben ara olunca çıkarız diye düşünüyordum ama hanfendi halinden memnundu. Son 15 dakika da biraz sıkılmıştı, ayağa kalkıp etrafı izledi.  Bu arada yanımda oturan çocuk 4 yaşlarındaki çoook sıkılmıştı,anne uykum geldi, gidelim deyip duruyordu ama annesi kesinlikle gitmedi. Niye kalkıp gitmedi anlamış değilim, filmi çok sevdi herhalde! Annemin yanında oturan çocuk da sürekli Nehir'le konuşmaya çalıştı, Nehir'in söylediği bir laf karşısında da (ne dediğini hatırlayamadım şimdi) kızıma çok bilmiş dedi! 


İkinci etkinliğimiz ise Naz'larla beraber gittiğimiz Pepee gösterisi oldu. Biletlerini taa Ekim ayında almıştım, önlerden olsun ki, görme sıkıntısı olmasın kuzucukların diye. 
O zamandan beri Pepee gösterisini sayıklıyordu bizimki, hatta sokakta afişleri görünce de çok mutlu oluyor, arabayla giderken bile o afişi farkedip "Babaa babaaa Pepee gösterisine gidicez Naz'la" diyip duruyordu. 

Nihayet beklenen Pazar geldi çattı. Bostancı Gösteri Merkezi'ndeki etkinlik gerçekten gördüğüm en kalabalık gösterilerden biriydi, hele çıkışta nerdeyse izdiham yaşandı. Nehir sinemadan çok daha şaşkındı, özellikle tepeden düşen konfetilere ve balonlara çok şaşırdı, konfetileri tek tek üstümden toplayıp beni temizlemeye çalıştı. Kafasını sürekli yukarı kaldırıp bişiler düşecek mi diye bekledi. Gösteri ağırlıklı olarak şarkılardan oluşuyor, bizimki bildiği şarkıları bile söylemedi ama, genelde izlemekle yetindi, ara sıra tempo tuttu. Sonlara doğru  ise Naz'la ayaklandılar,  ufacık bir boşlukta tepindiler, kurtlarını döktüler :) 


Hazır aktivitelere başlamışken durmak olmaz,  en kısa zamanda götürmeyi planladığım bir Canım Kardeşim gösterisi bir de Kırmızı Başlıklı Kız tiyatrosu var.  Bizi izlemeye devam edin :) 

9 Şubat 2015 Pazartesi

Legabebe Aktivitesi'ne Katıldık

Geçen akşam sıkılmış bir şekilde facebook'da dolanırken Legabebe'nin duyurusuna rastladım, Erenköy Zuzu Play House Cafe'deki etkinlik için 1 kişilik yerimiz var diyordu. Bu aktivitelerden birine hep katılmak istiyordum. Evime yakın oluşu ve yeni bir anne&çocuk cafe keşfetme merakıyla hemen mesaj attım, ertesi sabah da uykucu kızımı zar zor yataktan kaldırıp bu cafeye götürdüm, iyi ki de götürmüşüm :) 

Zuzu Play House, Erenköy Zihnipaşa İlkokulu'nun çaprazında, küçük, şirin bir cafe. İçerisinde çocukların etkinlik yapabileceği bir oyun alanı bulunuyor. Özellikle doğumgünü kutlamaları için bana ideal gözüktü. Sahibi Zuhal Hanım çok şeker, candan bir insan. Duyduğuma göre kendisi Antakyalıymış ve eli de pek lezzetliymiş. Çocuklu arkadaşlarla en kısa zamanda bir kahvaltı organize etsek fena olmaz :) 

Aktivitemiz kurabiye yapımıyla başladı. Nehir şaşkın şaşkın duruyor, hiç bir şey yapmadan etrafı izliyordu. Legabebe Gamze Hn, kurabiye yapımını aslında bir etkinlik olarak görmediğini, çocukların alışmasına olanak sağlamak için, ilk başta kurabiye yapmayı tercih ettiğini söyledi.
Aşağıdaki resimden de Nehir'in kal gelmiş halini görüyorsunuz :) 



Daha sonra bütün bıdıklara birer kalem ve kağıt verildi, hepsi ellerindeki kalemle kağıda tak tak tak vururarak noktalar yaptı. Bu sırada Nehir hala daha tam açılmamıştı. 

3.aktivitemiz köpükten bir kabın arkasına çubukla delik delmekti. Bizimki ilk başta biraz zorlansa da yapmak için uğraş verdi, keyif aldı. 


4.aktivite, karton adam beslemeydi. Karton adam kahvaltı etmemiş, çok açmış, masanın üzerinde duran eva köpükleri renklerine göre sırayla ağzından içeri attık, mesela beyaz renk peynir, kırmızı renk domates gibi. Karnını doyurduktan sonra da ona köpüklerden saç yaptık. Eğlenceli bir etkinlikti.




Bir sonraki aktivitemiz bir duyu oyunu olan pirinç aktarmaydı. Rengarenk pirinçleri kaşıkla bir bardağa aktarma, bardak dolunca da 2.bardağa bardaktan dökme işini Nehir çok sevdi. Zaten evde de böyle aktarmalı oyunlardan oynuyoruz ama pirinçlerin renkli olması iyi bir fikir ( Pirinçleri renklendirmek için http://legabebe.com/evde-pirinc-renklendirme-tarifi)



Son olarak da bir hediye paketi hazırladık. İçine de Legabebe'nin hediyesi olan Craft  Arts Paulinda proje hamurunu koyduk :) 





Kızımla keyifli ve eğitici bir kaç saat geçirdik, Zuzu Play House Cafe'nin yeni aktivitelerini merakla bekliyoruz. 

Sevgiler,